31 Aralık 2015 Perşembe

Remus Lupin



Tam ismi: Remus John Lupin
Doğum günü: 11 Mart 1960
Asası: Servi ve tek boynuzlu at kılı, yirmi altı santim, esnek
Hogwarts binası: Gryffindor
Patronus: Kurt
Ailesi: Lyall Lupin (büyücü) ve Hope Howell (Muggle)
Özel yetenekleri: Karanlık Sanatlara Karşı Savunma’da son derece kabiliyetli
Ölümü: 2 Mayıs 1998


Ailesi
Remus Lupin, büyücü Lyall Lupin ve Muggle eşi Hope Howell’ın tek çocuğuydu.
Zeki ve bayağı çekingen bir delikanlı olan Lyall Lupin, otuzlarına vardığında İnsan-Dışı Ruhani Varlıklar konusunda uzmanlığıyla dünya çapında isim yapmıştı. Bu, hortlaklar, Böcürtler ve hayaletlere benzeyip onlar gibi davranmalarına rağmen öncesinde yeryüzünde yaşamamış, varlıkları büyücülük dünyasında bile gizemini koruyan tuhaf yaratıkları kapsayan bir alandır.

Lyall, normalin üzerinde saldırganlıkta bir Böcürt’ün yaşadığı söylenen sık ağaçlı bir Galler ormanında çıktığı araştırma gezisinde, evleneceği kadınla tanıştı. Cardiff’te bir sigorta ofisinde çalışan güzel Muggle Hope Howell, zararsız gördüğü ormanda düşüncesizce yürüyüşe çıkmıştı. Muggle’lar Böcürtlerin ve hortlakların varlığını sezebilir. Fazla hayalperest ve hassas birisi olan Hope da, bir şeylerin karanlık ağaçların arasından onu izlediğine emindi. Neticede, hayal gücü doruklara vardığında Böcürt bir şekle büründü: düşmanca görünen iri bir adam, karanlıklardan hırıldayarak Hope’un üstüne yürüyordu. Kızın çığlıklarını duyan Lyall, ağaçların arasından koşarak geldi ve asasının tek hareketiyle görüntünün yerini bir çayır mantarı aldı. Kafası karışan Hope korkmuş halde, az kalsın ona saldıracak olan kişiyi oradan beyefendinin uzaklaştırdığını varsaydı; Lyall’ın kurduğu ilk cümle – ‘her şey yolunda, sadece bir Böcürttü’– ona hiçbir şey ifade etmemişti. Kızın güzelliğinin farkına varan Lyall, mantıklı bir şekilde Böcürt lafını bir daha geçirmeyip, saldırganın ne kadar da iri ve korkunç göründüğü konusunda hemfikir olma kararı aldı; Hope’un güvenliğini sağlamanın tek akıllıca yolu, ona evine kadar eşlik etmekti.

Bu iki genç birbirine aşık oldu. Lyall’ın aylar sonra, Hope’un aslında tehlikeli bir durumla karşı karşıya kalmadığı konusunda mahcup halde yaptığı itiraf bile kızın ilgisini sarsmadı. Lyall’ı çok mutlu edecek şekilde Hope, evlilik teklifini kabul etti ve Böcürt süslemeli bir pastayla eksiksiz hale gelecek düğünün hazırlıklarına hevesle atıldı.

Evliliklerinin ilk yılının ardından ilk ve tek çocukları Remus John dünyaya geldi. Erkenden sihir emareleri gösteren bu sağlıklı ve neşeli minik oğlanın babasının izinden gideceğini umuyorlardı, yaşı gelince Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’na kaydolacaktı.


Isırılması
Remus dört yaşına geldiğinde ülkedeki Karanlık büyü vakaları durmadan artıyordu.
Çığ gibi büyüyen saldırıların ve tırmanan gerilimin asıl sebebini bilen çok az kişi varken;
Voldemort, güce yönelik ilk büyük hamlesine hazırlanıyor, Ölüm Yiyenler her türlü Karanlık yaratığı Sihir Bakanlığını devirme gayesiyle saflarına katıyordu. Bakanlık, Karanlık yaratıklar alanında – Böcürtler ve hortlaklar gibi ufak çaplı olsalar bile – yetkili kişileri, yüzleştikleri tehlikeyi anlayıp yok edebilmek amacıyla bir araya getirdi. Lyall Lupin de teklifi seve seve kabul ettiği üzere, Sihirli Yaratıkları Düzenleme ve Denetleme Dairesi’ne çağırılanlardan biriydi. İki Muggle çocuğun ölümüyle ilgili sorgulanmak için getirilen Fenrir Greyback adındaki kurt adamla da burada karşılaştı.

O zamanlar kurt adam sicilleri neredeyse hiç tutulamıyordu. Büyücülük topluluğu kurt adamlardan ölesiye uzak durmaya çalışırdı, onlar da diğer insanlarla iletişime girmekten çoğunlukla kaçınırdı; ‘sürü’ diye nitelendirdikleri gruplar haline yaşayıp kayıt altına alınmamak için ellerinden geleni yaparlardı. Kurt adam olduğu Bakanlık tarafından bilinmeyen Greyback; talihsizce ölen çocuklarla ilgili konuşmaktan dehşete düşmüş, kendisini büyücülerle dolu bir odada bulmaktan son derece şaşkın, serseri bir Muggle’dan ötesi olmadığını iddia etti.

Greyback’in pasaklı giyimi ve asa taşımayışı çalışmaktan yorulmuş iki cahil sorgu heyeti görevlisini, doğruyu söylediğine inandırmak için yeterliydi ancak Lyall Lupin’i kandırmak için bundan fazlası gerekiyordu. Greyback’in dış görünüşünde ve davranışlarında belli başlı işaretler fark eden Lyall, heyete tam yirmi dört saat sonraki dolunaya kadar Greyback’i salmamaları gerektiğini söyledi.

Heyetteki görev arkadaşları Lyall’a kahkahalarla gülerken (‘Lyall, Galler Böcürtleriyle ilgilenmeye devam et, senin iyi olduğun konu o’) Greyback sessizce oturdu. Her zaman pamuk gibi bir adam olan Lyall öfkeye büründü. Kurt adamlardan ‘duygusuz, şeytani, soyları kuruması gereken varlıklar’ olarak bahsetti. Kurul, Lyall’ı odadan attırdı, kurul lideri serseri Muggle’a özürlerini sundu ve Greyback serbest bırakıldı.

Greyback’e sorgu sonrasında eşlik eden büyücü, Bakanlık’ta bulunduğunu unutsun diye adamın üstüne bir Hafıza Tıslımı yerleştirme niyetindeydi. Buna fırsat bulamadan, Greyback ve girişlerde gizlenmiş iki suç ortağı onu alt etti; sonrasında bu üç kurt adam oradan hızla uzaklaştı. 

O sıralarda beş yaşını doldurmak üzere olan Remus Lupin, yatağında mışıl mışıl uyurken camını zorla açan Fenrir Greyback tarafından saldırıya uğradı. Lyall odaya oğlunun canını kurtarabilecek zamanda yetişti, çok sayıda kuvvetli lanet eşliğinde Greyback’i kapı dışarı etti. Ancak, Remus artık tüm özelliklerini taşıyan bir kurt adamdı.

Lyall, sorgu sırasında Greyback’in önünde ettiği laflar yüzünden kendisini hiç affetmedi: ‘duygusuz, şeytani, soyları kuruması gereken varlıklar’. Yaşadığı toplumun kurt adamlar hakkındaki genel kanısını hiç düşünmeden tekrar etmişti ama oğlu dolunayda geçirdiği acı dolu dönüşüm sonucu etrafındaki herkese tehlike arz etmesi dışında, her zamanki gibi sevimli ve zekiydi. Lyall, Remus’un onu suçlamasından endişelenerek, saldırının gerçek sebebini ve saldırganın kimliğini uzun yıllar boyunca oğlundan sakladı.


Çocukluğu
Lyall bir tedavi bulabilmek için elinden gelen her şeyi yaptı; ama ne iksirler ne de büyüler oğluna fayda etmedi. Artık ailenin yaşamını Remus’un durumunu gizli tutma zorunluluğu şekillendiriyordu. Çocuğun tuhaf hareketleri hakkında söylentiler çıktığı gibi köylerini terk edip şehre taşındılar. Remus’un dolunay zamanları güçten düşmesi, hele ki ayda bir ortadan kaybolması çevrelerindeki cadı ve büyücülerin dikkatlerini çekmişti. Hakkındaki gerçeği ağzından kaçırırsa diye Remus’un başka çocuklarla oynaması yasaktı. Bu da onu ailesinin tüm sevgisine rağmen yapayalnız bir çocuk haline getirdi.

Remus ufakken dönüşümleri sırasında kontrol altında tutulması zor olmuyordu; kapısı kilitli bir oda ve belli sayıda susturma büyüsü genelde yeterliydi. Ama o büyüdükçe kurt hali de güçlendi, on yaşına geldiğinde kapıları söküp camları indirebiliyordu. Onu kilit altında tutmak her seferinde daha etkili büyüler gerektiriyordu, hem Hope hem de Lyall korku ve endişeden bir deri bir kemik kalmıştı. Oğullarını ölesiye seviyorlardı ama yaşadıkları toplum – zaten dört bir yanlarında katlanarak artan Karanlık faaliyetler varken –  kontrol dışı bir kurtadama hoşgörü göstermezdi. Oğulları hakkında öncesinde besledikleri umutlar tükenmişti. Lyall okula adımını bile atma fırsatı bulamayacağından emin olduğu Remus’a, evde eğitim veriyordu.

Remus’un on birinci doğum günü gelmek üzereyken değerli bir şahsiyet olan Hogwarts okul müdürü Albus Dumbledore, davetsizce Lupinler’in eşiğinde belirdi. Korku ve telaşa kapılan Lyall ile Hope, girmesini engellemeye çalıştı lakin her nasıl olduysa, beş dakika sonra Dumbledore, evin göbeğinde oturmuş Remus’la Gobstone oynarken crumpetlarını yiyordu.

Dumbledore Lupinler’e, oğullarının başına gelenlerden haberdar olduğunu açıkladı. Dumbledor’un Karanlık yaratıklar arasındaki casusları, Greyback’i yaptıklarıyla böbürlenirken duymuştu. Ne var ki Dumbledore, Lupinler’e Remus’un okula gelmemesini gerektirecek bir sebep görmediğini söyledi ve oğlanın dönüşümleri gizli ve güvenli bir yerde atlatabilmesi için yaptığı düzenlemeleri anlattı. Çoğunluğun kurt adamlara yönelik taşıdığı önyargılar nedeniyle, Remus’un iyiliği için durumunu herkese açıklamamak konusunda aileyle hemfikirdi. Dönüşümünü endişelenmeden geçirebileceği, sayısız büyüyle korunan, girebilmenin tek yolunun Hogwarts’tan başlayan gizli bir tünelin olduğu, Hogsmeade köyündeki sağlam ve rahat eve gitmek için okul arazisini ayda bir terk edecekti.

Remus daha önce yaşamadığı bir heyecana kapılmıştı. Diğer çocuklarla tanışıp, ilk kez dostlar ve oyun arkadaşları edinecek olmak hayatı boyunca düşlediği şeydi.


Okul Hayatı
Gryffindor binasına seçilen Remus Lupin, hemencecik neşeli, kendinden emin ve asi ruhlu iki oğlanla arkadaş oldu, James Potter ve Sirius Black. Remus’un dingin espri anlayışından ve kendilerinde her zaman olmayan, takdir edilesi nezaketinden etkilendiler. Daima ezilenlerin yanında olan Ramus, kısa boylu ve onlara göre yavaş kalan Peter Pettigrew’a karşı iyi davranıyordu. Remus onları ikna etmese James ve Sirius, bu Gryffindor’lu bina arkadaşlarının vakit ayırmaya değeceğini muhtemelen düşünmezlerdi. Çok geçmeden ayrılmaz bir dörtlü oldular.

Remus grubun vicdani yanıydı fakat kimi zamanlar hatalı işlerdi. Severus Snape’e yaptıkları merhametsiz zorbalıkları onaylamıyordu ancak James ve Sirius’u o kadar çok seviyordu ve onu aralarına almalarından o denli minnettardı ki, arkadaşlarını gerektiği kadar karşısına almadığının farkındaydı.

En iyi üç arkadaşının kısa süre içinde, Remus’un neden ayda bir yok olduğu konusunda meraklanması kaçınılmazdı. Bir başına geçirdiği çocukluk sonucunda, kurt adam olduğunu öğrenirlerse arkadaşlarının ondan uzaklaşacaklarına inanan Remus, ortadan kayboluşlarını açıklarken daha da karmaşık yalanlar uydurdu. İkinci sınıfta James ve Sirius gerçeği tahmin edebilmişti. Remus’a minnet dolu bir şaşkınlık yaşatarak, onunla arkadaşlıklarını bozmamakla kalmayıp; aylık tecritlerini kolaylaştıracak dâhiyane bir yol planladılar. Ayrıca ona, okulda peşini bırakmayan bir lakap taktılar: ‘Aylak’. Remus okuldan bir Sınıf Başkanı olarak mezun oldu.


Zümrüdüanka Yoldaşlığı
Dört kafadar okulu bitirdiğinde, Lord Voldemort egemenliğini neredeyse tamamen sağlamıştı. Ona karşı asıl direniş Zümrüdüanka Yoldaşlığı adındaki gizli örgütte yoğunlaşmıştı, dört genç adamın her biri Yoldaşlık üyesi oldu.

James Potter’ın karısıyla birlikte Voldemort tarafından öldürülmesi, zaten sorunlarla dolu hayatında onu en derinden sarsan olaylardan biriydi. Onun arkadaşlarına verdiği değeri, başka hiç kimse veremezdi çünkü çoğunluğun ona el bile sürülmeyecek bir şeymişçesine davranacağı gerçeğini ve evlenip çocuk sahibi olmanın imkânsızlığını uzun zaman önce kabullenmişti. Yetmezmiş gibi yirmi dört saat geçmeden, diğer iki en iyi dostunu da kaybetti. Bir Zümrüdüanka Yoldaşlığı görevi sebebiyle ülkenin kuzeyindeyken, içlerinden birinin bir diğerini öldürdüğünün kan donduran haberini aldı; dostu Yoldaşlığa ve bizzat Lily ile James’e ihanet etmişti, şimdi Azkaban’daydı.

Voldemort’un çöküşü gibi büyücülük topluluğunun kalanını sevince boğan bir olay, Remus için uzun süre devam edecek yalnızlığın ve hüznün başladığı tarih oldu. Üç yakın dostunu kaybetmişti, Yoldaşlık dağılmıştı, oradan tanıdıkları işlerine ve ailelerine geri dönmüştü. Annesi artık hayatta değildi ve babası Lyall, oğlunu görmekten her zaman büyük mutluluk duyacak olsa da Remus, babasının huzurlu ömrünü tekrar onunla birlikte yaşayarak riske atmaktan kaçındı.

Remus o sıralar, anca hayatta kalmasına yetecek kadar şey temin edebiliyor, becerilerinin çok çok altındaki işlere giriyordu. Her ay düzenli şekilde dolunay zamanları hastalandığı çalışma arkadaşlarının dikkatini çekmeden evvel işini bırakması gerektiği, daima aklındaydı.


Kurtboğan İksiri
Büyücülük topluluğundaki bir gelişme, Remus’u umutlandırdı: Kurtboğan İksiri’nin icadı. Kurt adamların ayda bir insan formlarını kaybetmesinin önüne geçemese de, dönüştüğünde normal ve sakin bir kurt olmaktan ileri gitmemesini sağlıyordu. Kontrolün onda olmadığı zamanlarda birilerini öldürmek, her zaman Remus’un en büyük endişesi olmuştu. Fakat Kurtboğan İksiri karmaşıktı ve malzemeleri çok pahallıydı. Remus’un bu iksiri gerçek kimliğini duyurmadan edinmesinin mümkünatı yoktu, o da sürekli yer değiştirdiği, yapayalnız hayatını sürdürdü.



Hogwarts’a Dönüşü
Bu sefer Yorkshire’daki yıkık dökük, neredeyse terk edilmiş bir kulübeye kadar izini süren Albus Dumbledore, hayatının akışını ikinci kez değiştirdi. Okul müdürünü görünce sevinen Remus, Dumbledore ona iş olarak Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenliğini teklif ettiğinde, hayrete düştü. Dumbledore, iksir ustası Severus Snape’in incelikle sınırsız Kurtboğan İksiri sağlayacağını açıklayana dek teklifi kabul etmedi.

Remus Hogwarts’ta kanıtladı ki, verdiği dersteki benzerine ender rastlanır yeteneği ve öğrencilerine gösterdiği derin anlayışla; öğretmenlikte kabiliyetliydi. Her zaman olduğu gibi ezilenlere karşı özel bir sempatisi vardı, hem Neville Longbottom hem de Harry Potter onun bilgeliğinden ve nezaketinden faydalandı.

Yine de Remus’un ezeli zayıflığı iş başındaydı. Eski dostlarından biri, ünlü bir kaçak hakkında ciddi şüpheleri vardı, ama bunlardan Hogwarts’taki hiç kimseye bahsetmedi. Bir yere ait olma ve sevilmeye çaresizce duyduğu arzu, gerektiği kadar cesur ya da dürüst davranamaması anlamına geliyordu.

Yaşanan bazı talihsiz olaylar silsilesi Remus’un okul sınırları içinde tam bir dönüşüm geçirmesiyle sonuçlandı. Taşıdığı kin, Remus’un sonrasında gösterdiği saygılı nezakete rağmen hafiflemeyen Severus Snape, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmeninin asıl kimliğinin herkes tarafından bilinmesini sağladı. Remus istifasını vermek ve Hogwarts’tan bir kez daha ayrılmak zorunda hissetti.






Evliliği
Lord Voldemort'un güçlenip bir kez daha yükselişiyle eski direnişçiler yeniden bir araya gelince, Remus kendisini bir kez daha Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda buldu.

Bu sefer Yoldaşlık ilk kurulduğunda yaşı yetmeyen bir Seherbaz da aralarındaydı. İçlerindeki en çetin ve görmüş geçirmiş Seherbaz olan Alastor ‘Deli-Göz’ Moody’nin himayesi altındaki zeki, cesur ve eğlenceli, pembe saçlara sahip Nymphadora Tonks.

Çoğunlukla hüzünlü ve yalnız olan Remus, genç cadıyı başlarda eğlenceli buldu, zaman geçtikçe ondan etkilendi, sonrasında ise sırılsıklam aşık oldu. Bu duyguyu daha önce hiç yaşamamıştı. Ortada savaş olmasa, Remus basitçe oradan ayrılıp, yeni bir yerde, yeni bir işe başlardı; böylece Tonks’un Seherbaz bürosundan genç ve yakışıklı bir büyücüye aşık oluşunu görmenin ızdırabına tahammül etmesi gerekmezdi, olacağını sandığı şey buydu. Ama savaş zamanıydı; Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda her ikisine de ihtiyaç vardı ve yarının ne getireceği belli değildi. Remus hiçbir adım atmamakta haklı olduğunu düşünüyordu, duygularını kendine saklasa da ne zaman Tonks’la birlikte gece görevine verilse içten içe seviniyordu.

Remus iğrenç ve değersiz olduğunu düşünmeye o kadar alışmıştı ki, Tonk’un da onu sevebileceği aklının ucundan bile geçmedi. Bir yıldır gitgide güçlenen samimi arkadaşlıkları sürerken, Ölüm Yiyen olduğu bilinen birisinin evinin dışında gizlendikleri bir gece Tonks, onlar gibi bir Yoldaşlık üyesi hakkında öylesine bir laf etti (‘Azkaban’dan sonra bile hala yakışıklı değil mi?’). Tonks’un kadim dostuna aşık olduğunu zannedince Remus, kendine engel olamadan sert bir yanıt verdi (‘Kadınları hep kapar.’). Tonks bunun üzerine hemen sinirlendi. ‘Kendine acımakla bu kadar meşgul olmasaydın, kimi sevdiğimi daha iyi anlardın.’

Remus’un ilk hissettiği şey hayatı boyunca tatmadığı bir mutluluktu ama bu his altında ezildiği yükü hatırlamasıyla aniden sönüverdi. Evlenip, utanç ve acıyla dolu bu durumu başkasına yaşatmak gibi bir riski asla alamayacağını her zaman biliyordu. Bu nedenle Tonks’u biraz olsun inandıramasa da, ne dediğini anlamamış gibi yaptı. Daha mantıklı olan Tonks, Remus’un onu sevdiğinden ama yersiz gururundan ötürü bunu itiraf edemediğinden emindi. Sonrasında Remus, bir daha Tonks’la göreve çıkmaktan kaçındı, artık onunla neredeyse hiç konuşmuyor ve Yoldaşlığın en tehlikeli vazifelerine gönüllü oluyordu. Sevdiği adamın onunla bir daha isteyerek vakit geçirmeyeceğine hatta duygularını itiraf etmektense ölmeyi yeğleyeceğine ikna olan Tonks, derin bir keder içindeydi.

Voldemort’un dönüşünü herkese duyuran, Lord Voldemort ve Ölüm Yiyenler’e karşı verilen Esrar Dairesi’ndeki savaşta Remus ve Tonks da vardı. Savaşta okul arkadaşlarından sonuncusunu da kaybetmek, Remus’un zaten giderek artan kendine zarar verme eğilimli haline hiç de iyi gelmedi. Bir Yoldaşlık casusu olarak kurt adamların arasına karışıp, taraf değiştirmelerini sağlamaya çalışmak için gönüllü olduğunda, Tonks’un elinden çaresizce izlemekten başka bir şey gelmedi. Bunu yaparak kendisini, hayatını geri alınamaz şekilde değiştiren kurt adam Fenrir Greyback’ten gelebilecek bir misillemeye açık konuma getiriyordu.

Bir yıl geçmeden Yoldaşlık ve Ölüm Yiyenler’in Hogwarts’taki çarpışmasında, Remus hem Greyback’le hem de Tonks’la karşı karşıya geldi. Remus çatışmada sevdiği bir diğer insanı daha kaybetti: Albus Dumbledore. Dumbledore, bütün Zümrüdüanka Yoldaşlığı üyeleri tarafından çok sevilirdi ama Remus için ailesi ve üç dostu dışında kimseden görmediği nezaketin, hoşgörünün ve anlayışın sembolüydü gibiydi. Ayrıca ona normal büyücülük topluğunda bir iş sunan yegane kişiydi.

Kayıp verilen çatışmanın sonrasında, Greyback tarafından ısırılıp yüzü parçalanan Bill Weasley’e duyduğu sonsuz aşkı şüpheye mahal vermeyecek şekilde açıklayan Fleur Delacour’dan etkilenen Tonks, Remus’a olan duygularını cesaretle herkesin içinde söyledi; o da beslediği derin aşkı itiraf etmek durumunda kaldı. Remus bencilce davrandığına ilişkin duyduğu sonu gelmeyen endişelerine rağmen; İskoçya’nın kuzeyinde, civar bir büyücü tavernasından çağrılan şahitlerin huzurunda Tonks’la sessizce evlendi. Ona vurulan damganın eşinin hayatına zarar vermesinden hala endişelendiği için, evliliklerini herkese duyurmak istemedi. Düşlerindeki kadınla evlenmenin mutluluğu ve başlarına neler açmış olabileceğinin korkusu arasında dolanıp durdu.


Baba Oluşu
Evliliklerinden haftalar sonra Remus, Tonks’un hamile olduğunu fark edince bütün korkuları gün yüzüne çıktı. Yaşadığı durumu masum bir çocuğa aktarmış olduğuna ve Tonks’u annesiyle aynı kaderi yaşamaya mahkum ettiğine kendisini inandırdı; o da sürekli taşınacak, hiçbir yere yerleşemeyecek, her gün daha da saldırganlaşan çocuğunu gözlerden uzak tutmaya çalışacaktı. Derin vicdan azabıyla kendisini suçlayan Remus, Tonks’u karnında bebeğiyle bırakıp evi terk etti. Harry’yi bulup, sıradaki ölüme meydan okuyan serüveninde ona refakat etmeyi önerdi.

Remus’u şaşırtıp gücendiren bir şekilde, on yedi yaşındaki Harry teklifi reddetti hatta öfkelenip onur kırıcı laflar sarf etti. Eski öğretmenine bencil ve sorumsuzca hareket ettiğini söyledi. Remus karakterine ters şekilde saldırgan bir karşılık verdi ve orayı öfkeyle terk edip Çatlak Kazan’ın bir köşesine içmek ve duman solumak üzere sığındı.

Yine de birkaç saat iyice düşününce, eski öğrencisinden değerli bir ders aldığını kabul etmesi gerekti. James ve Lily ölürken bile Harry’den ayrılmadılar diye düşündü. Kendi öz anababası Lyall ve Hope aileyi bir arada tutma pahasına huzurlarından ve can güvenliklerinden vazgeçmişlerdi. Yerin dibine giren Remus handan çıkıp karısına geri döndü, bağışlanmak için yalvardı, ne olursa olsun onu bir daha asla terk etmeyeceğine dair söz verdi. Tonks’un gebeliğinin geri kalanında Remus, Zümrüdüanka Yoldaşlığı görevleri üstlenmemeye çalışıp, eşinin ve anne karnındaki çocuğunun güvenliğini birinci önceliği haline getirdi.

Lupinlerin oğlu Edward Remus (‘Teddy’) ismini, Remus’un yakın geçmişte hayata gözlerini yuman kayınpederinden almıştı. Doğduğunda sevindirici şekilde hiçbir likantropi belirtisi göstermemesi hem annesinin hem de babasının içine su serpti, yine de annesinin istediğinde fiziksel görünümünü değiştirebilme yeteneğini miras almıştı. Teddy’nin doğumunun gecesinde Remus, olaylı karşılaşmalarından bu yana Harry’yle ilk kez görüşmek üzere, Tonks ve oğlunu kayınvalidesine emanet edip kısa bir süreliğine yanlarından ayrıldı. Harry’den Teddy’nin vaftiz babası olmasını istedi. Onu evine, yegane saadeti bulduğu ailesine döndüren kişiye karşı bağışlanmak ve minnet dışında hiçbir duygu gütmüyordu.


Ölümü
Voldemort’a karşı verilen son mücadelede Tonks ve Remus bir kez daha Hogwarts’a geldi, minik oğullarını anneannesine emanet etmişlerdi. Savaşın kazanan tarafı Voldemort olursa, ailece ortadan kaldırılacaklarının farkındaydılar, her ikisi de Zümrüdüanka Yoldaşlığının bilinen üyeleriydi; Tonks zaten Ölüm Yiyen teyzesi Bellatrix Lestrange tarafından hedef bellenmişti ve oğulları saf-kanlıktan fazlasıyla uzaktı; çok sayıdaki Muggle akrabanın yanı sıra bir miktar da kurt adamlığa sahipti.

Ölüm Yiyenlere karşı sayısız çatışmadan sağ çıktıktan ve bir sürü zorlu duruma rağmen cesur ve ustaca savaştıktan sonra Remus Lupin’in sonu; Voldemort’un en kıdemli, davasına en bağlı ve en sadist ruhlu Ölüm Yiyenlerinden birinin, Antonin Dolohov’un ellerinden geldi. Mücadeleye atıldığı sıralarda Remus, artık üstün performans sergileyebilecek durumda değildi. Aylardır olayların göbeğinde yer almaması, saklanma ve korunma amaçlı olanlar dışında pek büyü kullanmaması düello becerilerini köreltmişti. Karşısına Dolohov gibi, öldürüp yaralayarak geçirdiği ayların neticesinde savaşa yontulmuş usta bir rakip karşısında refleksleri zayıf kaldı.

Ölümünden sonra Remus Lupin’e Birinci Sınıf Merlin Nişanı verildi, bu şerefe nail olmuş ilk kurtadamdı. Hayatı ve ölümü kurt adamların adındaki lekeyi ciddi ölçüde temizledi. Onu tanımış olanlar, onu hiç unutmadı: cesur, nazik, en zor zamanlarda bile elinden gelenin en iyisini yapabilmiş, sayısını bilemeyeceği kadar çok kişinin hayatını güzelleştirmiş bir adam.


J.K. Rowling’in Düşünceleri
Remus Lupin, Potter serisi boyunca en sevdiğim karakterlerden biriydi. Bunları yazmak tekrar ağlamama sebep oldu çünkü onu öldürmek yaparken hoşlandığım yaptığım bir şey değildi.

Lupin’in likantropiden (kurtadam olma durumu) muzdarip oluşu, HIV ve AIDS gibi kötü bir ün taşıyan hastalıklara yaptığım bir benzetmeydi. Görünüşe göre kan yoluyla bulaşan hastalıklar, muhtemelen kanın kendisinin zaten taşıdığı tabular nedeniyle, türlü türlü boş inanışlarla çevrelenmiş. Büyücü topluluğu da histeri ve ön yargıya Muggle’lar kadar meyilli, Lupin karakteri de bana bu tutumu eleştirme şansı sundu.


Harry’ye bu zor ve sıra dışı beceriyi öğreten kişi olmasına rağmen Remus’un Patronus’u kitaplarda hiç geçmedi. Patronus’u esasen bir kurt – normal bir kurt, kurt adam değil. Kurtlar aile merkezli yaşar ve saldırgan değillerdir, ancak Remus ona hep acısını hatırlatan Patronus’unun şeklinden hoşlanmıyordu. Kurtlar hakkındaki her şeyden iğreniyordu, o da çoğu zaman Patronus’unu kasten biçimsiz şekilde üretiyordu, hele ki etrafta görebilecek birisi varsa.

16 Aralık 2015 Çarşamba

‘Fantastik Canavarlar’ Fragmanını İzleyin

İlk ‘Fantastik Canavarlar’ fragmanı elimize düştü. Büyük fragman incelememiz için okumaya devam edin.

Herkes oturduğu yerde rahatsa başlayalım…



Az etkisinden çıkın. Analizimize başlayalım öyleyse, değil mi?



Kasvetli bir gümbürtünün sonrasında, karanlıklardan bir fısıltı duyuyoruz: ‘Lumos Maxima’. Ses Newt’a ait, ama bu kadar parlak bir ışığa nerede ihtiyaç duyabilir ki?



Bir kez daha ‘Lumos Maxima’, sonra büyü gümüşi-mavi şeritler halinde aniden ekrana yayılıyor. Kesinlikle büyücülük dünyasına geri dönmüşüz.




Amanın, bu hayra alamet görünmüyor. Tina Goldstein (Katherine Waterson) elinde Newt’ın valiziyle, saygın görünüşlü cadı ve büyücülerle dolu, kocaman, gotik tarz bir salonda duruyor. Bu yer de neyin nesi ve Tina neden bu kadar gergin? Düşünüce, neden Newt’ın valizi onda ki?

Bu sahneden sadece salonun duvarındaki, önemli diyebileceğimiz büro nişanını yakalıyoruz. Bunu fark eden sadece biz miyiz yoksa bu kadar büyücü sadece Quidditch ya da disiplin duruşmaları söz konusu olduğunda mı bir araya toplanıyor? Hiç ortaları yok.



‘Bir büyücü dün, elinde bir valizle New York’a ayakbastı…’

Bahsi geçen büyücünün kim olabileceği hakkında bir fikrimiz var. Yaptığınız cesaret ister Bayan Goldstein – ciddi büyüklükte bir kalabalığın karşısındasınız. Zemindeki sembolün anlamı da ne? Başındaki eşsiz aksesuarla Tina’nın önünde tepkisizce duran siluet de kim ola?




Amerika Birleşik Devletleri Sihir Konseyi’nin görkemli mührünün önünde Carmen Ejogo tarafından canlandırılan Seraphina karakteri duruyor. Bu da bizi hikayedeki rolü hakkında meraklandırıyor.

Tam halini ilk kez gördüğümüz MECUSA logosu beklentilerimizi karşılıyor: haşmetli bir Anka, altın rengi alevlerden yükseliyor; yıldızlar ve şeritler – Amerikan büyücülüğü her yerden fışkırıyor. Lafı açılmışken, ilgilenenler için 48 yıldız saydık – hoş detay.




‘Sihirli yaratıklarla dolu bir valiz…’

Woolworth Binası’nın önünü görüyoruz. Elbette MACUSA karargahının kendisi, Sihsizlerin gözlerinden gizlenmiş.



Gri takım elbise giymiş birisine ait bu kol Tina’nın mı? Yoksa Newt’ın valizi başka birisinin eline daha mı düşüyor? Eşyalarına sahip çık Scamander!



‘…ve ne yazık ki aralarından bazıları kaçtı…’

Deme be. Percival Graves (Colin Farrell) olay yerini inceliyor. Farrell’ın önemli bir MACUSA Seherbaz’ı kılığına bürünmüş halini ilk kez görüyoruz.



Bir kükreme mi duydum? Neyden geldi o kükreme? Ve inilti? Bir inleme duyduğuma eminim.



‘Açık mı kalmış?’



‘Azıcık’ Bir J.K. Rowling klasiği.

Burası neresi? Newt’ın New York’ta kaldığı pansiyon mu? Seyahat halindeki bir Sihirliyaratıkbilimci’nin yatağı olduğu düşünülünce ne kadar da mütevazı.




Newt, New York sokaklarında ulu orta büyü yaparken Tina’nın ‘Bay Scamander!’ şeklindeki çığlını duyuyoruz. Amerikan büyücülük topluluğunun, İngilizlerinkinden daha gizli olduğunu bildiğimize göre, bu cesaret isteyen bir hamle. Böyle büyük bir riski neden alsın ki?

Newt’ın arkasındaki, elinde onun valiziyle Jacob (Dan Fogler). Yine mi Newt? O şeye mukayyet olmalısın.




Kulağa Harry Potter serisinin ana parçasından bir şeyler hatırlatıyor ama daha önce hiç duymadığımız bir şekilde. Lumos yaşasın Maxima!

İşte Fantastik Yaratıklar Nelerdir, Nerede Bulunurlar dünyasına attığımız ilk adım. Önümüzdeki aylarda daha da fazlasını sizlere sunacağız.