Tam ismi: Minerva McGonagall
Doğum günü: 4 Ekim
Asası: Köknar ve ejderha yüreği telleri, yirmi dört santim, sert
Hogwarts binası: Gryffindor
Ailesi: Muggle baba, cadı anne
Özel yetenekleri: Animagus (ayırt edici özelliklere sahip gümüşi bir tekir kedi)
Hobileri: Dantel örmek, Günümüzde Biçim Değiştirme dergisindeki makaleleri düzeltmek, Quidditch izlemek, Montrose Magpies* takımına destek vermek
*Montrose Magpies (Montrose Saksağanları) otuz iki şampiyonlukla Britanya ve İrlanda Ligi tarihinin en başarılı Quidditch takımı. Renkleri siyah-beyaz olan İskoç takımı ayrıca iki Avrupa şampiyonluğuna sahip.
Çocukluğu
Minerva McGonagall, Presbiteryen bir İskoç papazla, Hogwarts mezunu bir cadının ilk çocuğu ve tek kızıydı. Yirminci yüzyılın başlarında Kuzey İskoçya’da büyürken yavaş yavaş anladı ki hem yapabildiklerinde hem de ailesinin evliliğinde bir gariplik vardı.
Minevra’nın babası Peder Robert McGonagall köyündeki her daim neşeli Isobel Ross’a tutulmuştu. Komşuları gibi Robert da, Isobel’in İngiltere’deki seçkin bir kız yatılı okuluna gittiğini sanıyordu. Aslında Isobel’in aylarca ortadan kaybolduğunda gittiği yer, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’ydu.
Ebeveynlerinin (biri cadı biri büyücü) ağırbaşlı genç bir Muggle’la ilişkini hoş görmeyeceklerini bilen Isobel, yeni yeni filizlenen yakınlıklarını gizli tuttu. On sekizine geldiğinde Robert’a sağlam aşık olmuştu. Ne yazık ki gerçek kimliğini açıklayacak cesareti kendinde bulamadı.
Çift, her iki tarafın da ailesini öfkelendirecek şekilde kaçarak evlendi. Artık ailesinden uzaktaki Isobel yeni evlendiği sırılsıklam aşık kocasına, ne Hogwarts’ta aldığı Tılsım dersinden birincilikle mezun oluşundan, ne de okul Quidditch takımı kaptanlığından bahsederek balayı mutluluklarını bozmayı göze alamadı. Isobel ve Robert, İskoçya’nın Caithness bölgesinde papazlara ayrılmış, merkezden uzak bir konuta yerleştiler. Güzeller güzeli Isobel burada, düşük papaz maaşıyla şaşırtıcı şekilde iyi idare edebileceğini gösterdi.
Genç çiftin ilk çocuğu Minerva neşeyle birlikte sorun da getirdi. Aşkı için terk ettiği ailesini, sihir topluluğunu özleyen Isobel, yeni doğan kızına son derece yetenekli bir cadı olan büyükannesinin adını vermekte kararlıydı. Bu alışılmamış isim içinde bulunduğu toplumun tepkisini çekti ve Peder Robert McGonagall eşinin seçimini kilise cemaatine açıklamakta zorlandı. Üstelik eşinin huysuzluklarından dolayı panik halindeydi. Dostları, yeni doğum yapmış kadınların genelde hassas olduklarını, Isobel’in de yakın zamanda kendisini toparlayacağını söyleyerek onu rahatlatmaya çalıştılar.
Fakat aksine, Isobel gittikçe daha da içine kapandı. Minerva’yla günlerce eve çekilip kimseyle görüşmüyordu. Isobel ileride kızına, daha yeni doğduğu zamanlardan itibaren basit ama kesin sihir emareleri gösterdiğini anlatacaktı. Yükseklerdeki raflardayken ne hikmetse beşiğine gelen oyuncaklardan; Minerva daha konuşmaya başlamadan onun isteklerini yerine getiriyormuş gibi davranan ailenin kedisinden; başka bir odadayken kimi zaman kendi kendini çaldığı duyulan babasının gaydasından ve bu imkan dışı olayın minik Minerva’yı nasıl da kıkır kıkır güldürdüğünden bahsedecekti.
Isobel gurur ve endişe arasında gidip geliyordu. Robert korkuya kapılacağı bir şeye tanık olmadan gerçeği itiraf etmesi gerektiğinin farkındaydı. Robert’ın usanmadan sorup durması neticesinde Isobel en sonunda, gözyaşlarına boğularak, yatağının altında bekleyen kilitli kutudaki asanın esaretini sonlandırdı ve gerçekte kim olduğunu gösterdi.
Minerva o gece yaşananları hatırlayamayacak kadar küçük olsa da, Muggle’ların dünyasında sihir yeteneğiyle büyümenin zorluklarını daha sonra acı şekilde kavrayacaktı. Cadı olduğunu öğrendikten sonra karısına duyduğu aşk biraz bile olsun azalmayan Robert McGonagall, yine de eşinin bu açıklamasıyla ve böylesine bir sırrı ondan bu denli uzun süre gizli tutmasıyla sarsılıp, derin bir üzüntü yaşadı. Dürüst ve namuslu biri olmakla iftihar ettiği hayatını artık geride bırakıp, karakterine ters düşen şekilde sırlarla dolu bir hayat sürmek zorundaydı. Isobel hıçkırıkları arasında, kendisinin (ve kızlarının) Uluslararası Gizlilik Nizamnamesine uymakla yükümlü olduklarını, haklarındaki gerçeği gizlemeleri gerektiğini, aksi halde Sihir Bakanlığı’nın gazabıyla yüzleşeceklerini anlattı. Robert da papazlarının bir cadıyla evli oluşu hakkında yerel halkın – genellikle hoşgörüsüz, bağnaz ve geleneklerine sadık türde insanlar – ne hissedeceği düşüncesiyle dehşete kapılmıştı.
Minik zeki bir gözlemci olan Minerva, annesi ile babası arasında devam eden aşka rağmen sarsılan güveni üzülerek izledi. McGonagall’ların iki erkek evladı daha oldu ve her ikisi de sihir taşıdıklarını zamanla belli etmeye başladılar. Annesi, Malcolm ve Robert Junior’a sihirlerini gözler önünde kullanamayacaklarını açıklarken Minerva da yardım ediyor ve sihrin kimi zaman yol açtığı kazaları ve sıkıntıları babalarından gizlemesi gerektiğinde annesine arka çıkıyordu.
Minerva, karakter bakımından annesinden daha fazla benzeştiği Muggle babasıyla çok yakındı. Ailesinin içinde olduğu bu görülmemiş durumun babasını ne kadar zorladığını kederle seyretti. Annesinin, tamamı Muggle’lardan oluşan bu köye ayak uydurmak için harcadığı çabayı, kendi türündekilerle özgürce yaşamaya ve azımsanamayacak yeteneklerini kullanmaya duyduğu özlemi de anlayabiliyordu. Minerva, on birinci yaş gününde Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’ndan kabul mektubunu aldığında, annesinin ne kadar çok ağladığını hiç unutmadı; Isobel’in hıçkırıklarının duyduğu gururun yanı sıra, kıskançlıktan kaynaklandığını biliyordu.
Okul Hayatı
Büyücü kimliklerine karşı savaş vermiş ailelerden gelen çoğu genç cadı ve büyücüde olduğu gibi Minerva McGonagall için de Hogwarts, neşe dolu bir rahatlama ve özgürlüğe kavuştuğu yer olmuştu.
Minerva, bir Şapkakitleyen olduğunun anlaşıldığı okuldaki ilk akşamında, dikkatleri sık rastlanmayan biçimde üstüne çekti. Ravenclaw’la Gryffindor arasında gidip gelen Seçmen Şapka, beş dakika otuz saniye sonunda Minerva’yı Gryffindor’a yerleştirdi. (Bu durum sonraki senelerde, Minerva ve Seçmen Şapkanın aynı sorunu kendisiyle de yaşayıp tam aksi sonuca vardığı meslektaşı Filius Flitwick arasındaki ince bir esprinin konusu oldu. Bu iki Bina Başkanı, çocukluklarındaki bu mühim dakikalar farklı sonuçlansa, birbirlerinin yerlerinde olabileceklerini düşünüp eğlenir).
Minerva çok geçmeden, Biçim Değiştirme’deki az rastlanır yeteneğinin de katkısıyla, yaşıtları arasındaki en iyi öğrenci olarak kabul gördü. Okulda geçirdiği günlerle birlikte, hem annesinin yeteneğini, hem de babasının sarılmaz ahlak anlayışını miras aldığını kanıtladı. Okul hayatının iki yılında, gelecekte Hufflepuff Bina Başkanı olacak Pomona Sprout yanındaydı. Her iki kadın, hem o zamanlar hem de daha sonra, çok güzel bir dostluğa sahip oldular.
Hogwarts’da aldığı eğitimin sonlarına yaklaşırken Minerva McGonagall, etkileyici bir sicile sahipti: S.B.D ve F.Y.B.S.’dan en yüksek notlar, Sınıf Başkanlığı, Sınıf Başkanlarının Kız Liderliği, Günümüzde Biçim Değiştirme dergisinin Gelecek Vadeden Genç Yetenek Ödülünün kazananı. İlham kaynağı Biçim Değiştirme öğretmeni Albus Dumbledore’un rehberliğinde Animagus’a dönüşmeyi başardı; ayırt edici özelliklere sahip hayvan formu (gözlerinin çevresinde kare şeklinde çizgiler bulunan tekir kedi) Sihir Bakanlığı’nın Animagus Sicil Dairesi’ne eksiksiz biçimde kaydedildi. Ayrıca Minerva tıpkı annesi gibi yetenekli bir Quidditch oyuncusuydu ancak son senesinde süpürgesinden tehlikeli şekilde düşerek (Bina kupasının kazananını belirleyecek bir Gryffindor-Slytherin karşılaşmasında yapılan bir faul sebebiyle) beyin sarsıntısı geçirdi, kaburgalarının birkaçı kırıldı ve artık hayatı boyunca, Slytherin’i Quidditch sahalarında ezilirken görmekten büyük zevk duyacaktı. Hogwarts mezuniyetinin ardından Quidditch’e tekrar dönmese de, rekabeti doğuştan seven Profesör McGonagall ilerleyen yıllarda binasının takımının istikbaliyle yakinen alakadar oldu ve Quidditch yeteneklerini ayırt etmekteki keskin becerisini hiç kaybetmedi.
Gönül Yarası
Hogwarts’tan mezun olunca, Sihir Bakanlığı’nın teklif ettiği iş için (Sihir Yasal Yaptırım Dairesi’nde bir koltuk) Londra’ya yerleşmeden evvel, ailesiyle son bir yaz geçirmek arzusuyla büyüdüğü papaz evine döndü. Bu aylar Minerva’nın hayatındaki en zorlu zamanlar arasında yer alacaktı. Henüz on sekiz yaşındayken Muggle bir oğlana sırılsıklam aşık olarak gerçekten annesinin kızı olduğunu ispatladığı günler o zamana rastladı.
Minerva McGonagall’ın hayatında aklının başında olmadığı bir evre varsa ilk ve son olarak o aylarda yaşandı. Dougal McGregor civar bir çiftçinin yakışıklı, zeki ve komik oğluydu. Minerva, Isobel kadar güzel olmasa da, akıllıydı, kafası çalışırdı. Dougal’la ortak bir espri anlayışları vardı, çekinmeden tartışırlar, birbirlerinde esrarengiz yönler sezinlerlerdi. Aradan çok vakit geçmeden Dougal sürülmüş bir tarlada tek dizi üstüne çökmüş evlilik teklifi etmekteydi, Minerva da evet dedi.
Nişanlandığını ailesine duyurmak niyetiyle eve gitti ama onlara söyleyemedi. O gece yatağında hiç uyumadan geleceği hakkında düşündü. Dougal, Minerva’nın gerçekte kim olduğundan, en az babasının evlenmeden evvel Isobel hakkında olduğu kadar habersizdi. Minerva, Dougal’la evlenirse içine düşmesi olası çıkmaza ilk elden tanık olmuştu. Tüm hayallerinden vazgeçmesi; asasını kilitleyip bir köşeye koyması; çocuklarına, muhtemelen babalarına kadar herkese yalan söylemelerini öğretmesi gerekecekti. Her gün Bakanlıktaki işine giderken Dougal McGregor’un da onunla birlikte Londra’da olacağı hayalleriyle kendisini kandırmadı. Dougal’ın babasının çiftliğinin ona kalacağı zamanı sabırsızlıkla beklediğini biliyordu.
Minerva ertesi günün ilk saatlerinde, Dougal’a vazgeçtiğini, onunla evlenemeyeceğini söylemek için ailesinin evinden haber vermeden çıktı. Uluslararası Gizlilik Nizamnamesini ihlal ederse, uğrunda Dougal’dan vazgeçtiği Bakanlıktaki işinden olacağının bilinciyle, fikrini neyin değiştirdiği hakkında makul bir neden sunamadı. Üç gün sonra, yıkılmış haldeki Dougal’ı geride bırakıp Londra’ya varmak üzere yola koyuldu.
Bakanlık Kariyeri
Sihir Bakanlığı hakkındaki düşünceleri daha dün atlattığı yürek çıkmazıyla yeniden şekillenen Minerva McGonagall, ne evinde, ne de işinde mutluydu. Kimi iş arkadaşları Muggle-karşıtı aşılması güç ön yargılara sahipti. Bu durum Muggle babasını çok seven ve kalbinde hala Dougal’ı taşıyan Minerva’yı bu duruma içerliyordu. En hızlı ve becerikli çalışanlardan biri olsa da, hatta yaşça ondan epeyce büyük patronu Elphinstone Urquart’ın ilgisine rağmen; Londra’da mutlu değildi, İskoçya’yı özlediğini anlamıştı. Bakanlıkta geçirdiği iki yılın sonunda Minerva’ya prestijli bir konuma terfi imkanı verildi, ancak o geri çevirdi. Orada bir öğretmenlik görevi alıp alamayacağını sormak için Hogwarts’a bir baykuş gönderdi. Baykuş saatler içinde, Başkanlığını Albus Dumbledore’un yaptığı Biçim Değiştirme Bölümü’den bir iş teklifiyle geri geldi.
Albus Dumbledore’la Kurduğu Arkadaşlık
Okul Minerva McGonagall’ın dönüşünü sevinçle kutladı. Minerva doğrudan işine koyuldu, katı ama ilham veren bir öğretmen olduğunu gösterdi. Yatağının altındaki kilitli kutuda Dougal McGregor’un mektuplarını saklasa da, bu durum orda kitlenmiş duranın (diyordu kendi kendine sertçe) kendi asası olmasından daha iyiydi. Kızının yaşadıklarından bihaber Isobel’den (yerel olaylardan lakırdayan bir mektubun orta yerinde) Dougal’ın başka bir çiftçinin kızıyla evlendiğini öğrenmek, onu yine de sarstı.
Albus Dumbledore, o akşamın geç saatlerinde Minerva’yı sınıfında ağlarken buldu, Minerva da ona hikayenin tümünü anlattı. Albus Dumbledore sözleriyle hem onu rahatlattı hem akıl verdi, kendi ailevi geçmişi hakkında Minerva’nın daha önce hiç bilmediği bazı şeyleri söyledi. Mahremiyetlerine son derece düşkün, etliye sütlüye karışmayan bu iki karakter o gece sırlarını birbirleriyle paylaştılar ve hayatları boyu sürecek karşılıklı saygının ve dostluğun temellerini attılar.
Evliliği
Minerva McGonagall, Bakanlık’tan eski patronu Elphinstone Urquart’la arkadaşlığını Hogwarts’taki ilk yılları boyunca sürdürdü. Tatil için İskoçya’da bulunduğu dönemlerden birinde onu ziyarete gelen Elphinstone Urquart, Madam Puddifoot’un Çay Bahçesi’nde ona evlenme teklif ederek büyük bir şok ve mahcubiyet yarattı. Dougal McGregor’a duyduğu aşk hala dinmeyen Minerva, hayır yanıtını verdi.
Buna karşılık Elphinstone sevgisine son vermedi. Aldığı ret cevaplarının sonu gelmese de, zaman zaman evlilik teklifini yineledi. Dougal McGregor’un ölümü ise sarsıcı olmakla birlikte, bir bakıma Minerva’nın sırtından yük indirmişe benziyordu. Voldemort’un ilk geri püskürtülüşünün ardından, Hogwarts arazisindeki gölün çevresindeki bir yaz yürüyüşü sırada, Elphinstone artık ağırlaşmış saçlarıyla bir kez daha evlilik teklifinde bulundu. Minerva bu sefer evet dedi. Elphinstone mutluluktan kendinden geçti. Emekliliği gelmiş olan Elphinstone, Minerva kendi işine kolay gidip gelebilsin diye Hogsmeade’den ikisinin kalacağı küçük bir ev aldı.
Kaç kuşak öğrencileri tarafından yıllar yılı ‘Profesör McGonagall’ diye bilinen – içinde hep bir parça feministlik taşımış – Minerva, evliliğinin ardından eşinin soyadını almayacağını açıkladı. Geleneklere bağlı kesimden onay göstermeyen sesler geldi – Minerva ne demeye Muggle babasının soyadını, safkan bir soyada tercih ediyordu?
Evlilikleri (talihsiz şekilde kısa sürse de, yaşanması gerekiyordu) mutlu evliliklerden biriydi. Çiftin hiç çocuğu olmasa da Minerva’nın yeğenleri (erkek kardeşleri Malcolm ve Robert’ın çocukları) evlerini sık sık ziyaret ediyordu. Minerva için beklentileri fazlasıyla karşılayan bir dönemdi.
Evliliklerinin üçüncü senesinde Elphintone’un beklenmedik bir Zehirli Dokunakula saldırısına uğramasıyla gerçekleşen ölümü, çifti tanıyan herkesi derin üzüntüye boğdu. Minerva küçük evlerinde tek başına yaşamaya dayanamadı, Elphinstone’un cenaze töreninin ardından eşyalarını topladı. İlk kattaki çalışma odasının duvarında yer alan gizli bir girişten geçerek varılan, zemini yer yer taşlarla döşenmiş odasının bulunduğu Hogwarts Şatosuna geri döndü. Gözü her daim pek ve duygularını içinde yaşayan birisi olarak bütün enerjisini işine verdi. Çok az insan – belki Albus Dumbledore’u apayrı bir gruba sokabiliriz – yaşadığı acıları anladı.
J.K. Rowling’in Düşünceleri
Minerva, Roma savaş ve bilgelik tanrıçasının ismi. William McGonagall ise İngiliz tarihinin en kötü şairi olarak bilinir. Şairin isminde beni çeken bir şeyler vardı ve böylesine zeki bir kadının soytarı McGonagall’la uzak akraba olabileceği ihtimalini yaratmak kendimi alamadım.
Eserlerinden çok ufak bir parça, istem dışı sağlanan gülünç vasıflar hakkında fikir verebilir. Birazdan okuyacağınız dizeler, Viktorya Devri’nde yaşanmış bir demiryolu kazasına istinaden yazdığı şiirinde geçmektedir:
Gümüşi Tay’daki Güzel Demiryolu Köprüsü
Heyhat! Üzülüyorum söylerken ama
Kıyılmış bulunuldu doksan cana
Son kutsal pazarı 1879’un,
Çıkmayacak aklından birçoğumuzun.